Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden 2017 yılında “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”, geçtiğimiz yıl düzenlenen Bedia Muvahhit Ödülleri’nde “En İyi Yönetmen Ödülü” sahibi Murat Çidamlı tek kişilik oyununda Nazım Hikmet’in ölümsüz aşkı “Piraye”yi konu almakta. Türkiye turnesine devam eden oyun büyük ilgi görmekte. Maltepe’de de salon yoğun ilgi görürken ;Murat Çidamlı oyunun sonunda seyircilere teşekkür etti.
Büyük Aşkın Öyküsü
Nazım Hikmet o dönemde edebiyatçı kimliğiyle yeni yeni tanıırken,siyasi duruşu yüzünden, soruşturmalar, gözaltı ve hapishaneyle tanışıyor. Ve Türk Sinemasına da önemli katkılar sunmaya başlamış. Ve çok ünlü Lüks Hayat Operetini bu tarihlerde kaleme alıyor.
Piraye ise Nazım Hikmet’in kız kardeşi Samiye’nin arkadaşı ve eşinden ayrılmış iki çocuğa sahip dul bir kadın. Çocuklarından birisi de tanınmış eleştirmen Mehmet Fuat Bengü. İki isim de entelektüel çevrede yetişmişler. Hatta, Piraye’nin de şair yönü de var. Bu aşk ;Piraye’nin Samiye’nin Kadıköy’deki evlerine yaptığı sık ziyaretlerle başlıyor ve evlilikle sonuçlanıyor.
Lakin; mutlu bir hayat onlar için mümkün olmuyor. Çünkü Nazım Hikmet o sıralar cezaevine girmek zorunda kalıyor. Bu süre zarfında birbirlerinden uzak kalmazlar, Nazım Piraye’sine şiirler ve mektuplar yazar. “Karıcım, canım karıcığım” hitapları ile başlayan ve uzun süren şiirler ve mektuplardır. Hikmet hayatı boyunca pek çok aşk yaşamış ancak uğruna en çok kalemini de Piraye için yazmış .İkisi yıllarca aşklarını yaşadılar ayrı yerlerde.
Piraye de Nazım da uzun seneler hiç vazgeçmemişler .Mesela, bir mektubunda şu ünlü dizeleri yazıyor : “Saat dört yoksun, Saat beş yok / Altı,yedi ertesi gün ve belki kim bilir... /Hapishane avlusunda bir bahçemiz vardı. /Sıcak bir duvar dibinde on beş adım kadardı./Gelirdin,yan yana otururduk, Kırmızı ve kocaman muşamba torban dizlerinde..."
Bir başka mektubunda ise uykusuz kaldığı geceleri uzun bir başka mektubunda söyle niteliyor;
“Sevgili, Bütün bir uykusuz geçen geceden sonra sana bu mektubu sabah sabah yazıyorum. Oğlumla beraber çıkarıp gönderdiğiniz resim uyutmadı beni. Niçin uyutmadı? Neden uyutmadı? Bu niçin’e, neden’e cevap vermek için baştan başa bir şiir kitabı yazmak lazım. O kitap günün birinde yazılacaktır. Şimdi muhakkak olan bir şey varsa, bütün bir gece uyumadığımdır.”
Nazım Hikmet artık iyice umutsuzluğa kapıldığı bu dönemde Piraye’ye kendisinden boşanmasını önerir. Ancak eşi Piraye’nin cevabı “101 yıla mahkûm olsan bile ben senin arkandayım, bunu böyle bil... “dir.
Nazım Hikmet yaşamı boyunca bir çok kez aşk yaşadı .Buna rağmen ;Nazım’ın en güzel aşk şiirlerini yazdığı, en uzun süre evli kaldığı kadın ise Piraye oldu. Bu güzel ilişki tüm zorluklara rağmen uzun yıllar devam etti. Nazım Hikmet Piraye’ye olan aşkını bir başka mektupta ise şöyle niteliyordu "Büyük şair, üstadım, sevgili karıcığım,” diye başladığı mektupta Piraye’nin edebiyat bilgisini söyle övüyor ; "Senin mektupları tasnif ettim ve şiire geçirmeye başladım, biraz sonra sana bir iki çeşidini yollarım. Tabii, ve maalesef, sendeki tazeliklerini kaybediyorlar; ama ne de olsa benim hiçbir zaman yazamayacağım kadar güzel şiirler oluyorlar."
Ve devam ediyor Nazım Hikmet eşi için övgü dolu satırlara. Diyor ki; "...edebiyatla hayatı birlik halinde gören sezgine bir kez daha hayran oldum."
Bu arada Hikmet'in ve aynı zamanda Türk edebiyatının en büyük yapıtlarından biri olan Memleketimden İnsan Manzaraları'nı Piraye'ye adıyor.
1945’deyiz.Nazım Hikmet Burssa Cezaevinde ve Piraye Hanım’a hergün bir şiir yazıyor. Bunu da “Piraye için yazılan saat 21-22 şiirleri” diye niteliyor . Şu ünlü dizeler çıkıyor kaleminden “Ne güzel şey hatırlamak seni:ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken…..”
Yine iltifat amaçlı bir başka mektuplaşmasına gidiyoruz . Eşini Don Kişot olarak tarif eden Nazım Hikmet şu satırları kaleme alıyor .
"Sana ve bana gelince, biz ikimiz de birer Don Kişot'uz, kendinden önce başkalarını düşünen, güzelin, iyinin, haklının hasretini çeken -ama mazide değil de istikbalde, meseleyi ruh haleti bakımından pek değiştirmez- birer Donkişot.İşte benim canım Donkişot karıcığım... benim, Nazım Hikmet Donkişot'un karısı Piraye Konkişot'um, işte böyle."
İkisi de birbirlerine hasret içinde, o hasretin bitmesi bekleniyor. Ama yıllar yıları kovalıyor, 1946 yılında Bursa’da cezaevinde yatarken, dayısının kızı Münevver’in (Berk) ziyaretleri sıklaşıyor ve bu sefer de Nazım Hikmet ile Münevver’in aşkı başlıyor. Genç bir kadın olan Münevver ‘in tanınmış ressam Nurullah Berk ile sorunlu bir evliliği vardı.
Nazım Hikmet durumu Piraye’ye de açıkça anlatır. Bu durum eşini yıkar. Piraye’ye bir mektup yazıyor ve şu satırları kaleme alıyor “Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!”
Nazım Hikmet açlık grevi yapınca hastaneye kaldırılıyor. Eşiyle son görüşmesi de bu tarihlerde gerçekleşir. Bu görüşmede Nazım Hikmet; tam özel bir bağışlanma beklediğini anlatıyor, Piraye Hanım ise ona herşeye rağmen eve dönebileceğini söylerken birden kapı açılıyor ve….. Nazım Hikmet’in kız kardeşi ile Münevver Hanım içeri giriyor. Piraye Hanım derhal odadan çıkıyor ve bir daha da görüşmüyorlar.
Nazım ise hatasını anlayıp, “Piraye’m, kızıl saçlı bacım benim” kelimeleri ile başlayan pişmanlık dolu mektubunu yazdıysa da Piraye bir daha onu hiç affetmeyecektir.
1930’larda başlayan aşk 1950 ‘de noktalanır. 20 yıl boyunca Piraye ve Nazım için yaşam hep tutuklanmalar ve mahpuslukla geçmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç yalnız bırakmamış ve sabırla beklemiştir. Boşandıktan sonra da 1995 yılında ölene kadar da hiç bir gazeteciye tek bir laf etmemiş ve kimseyle bir daha evlenemiyor.
Nazım Hikmet ise; Münevver’le evlenip bir oğula sahip oluyor. 1951’de ise ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor ve önce Galina ‘yla en sonunda da Vera’yla başka başka aşk hikayelerini yaşıyor.
Kaynak: ÖZEL HABEREditör: KÜBRA ÇELEPİ