Cumhuriyet’in kuruluş hazırlıkları
Ankara’da 23 Nisan 1920’de kurulan ilk Meclis, birtakım sıkıntılar yaşasa da 15 Mayıs 1922 tarihinde dış ülkelerdeki temsilciliklerimize bir tamim gönderilerek devletin ünvanının Türkiye Cumhuriyeti olarak kullanılması istemiştir.
Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te kurulur. İlk yıldönümü 29 Ekim 1924 günü bütün yurtta 101 pare top atışı yapılarak kutlanır. Hutbelerde ad anmaksızın millet ve Cumhuriyet’in saadet ve selâmetine dua edilmesi için illere tebligat gönderilir. 29 Ekim günü, 1925 yılından itibaren bayram olarak ilan edilir.
Resmi davetler
İlk defa 1929 yılında Ankara Palas’ta Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir ziyafet verilecektir. Ziyafete yabancılar da davet edilir. Masa düzeni ve yemek takımları konusunda titizlikle hareket edilir. Milli Saraylar Müdürlüğünde bulunan yemek takımlarının Ankara’ya gönderilmesi istenir. Bu uygulamaya sonraki yıllarda da devam edilir.
Törenler sırasında asayişi sağlamak üzere İstanbul ve çevre illerden gelecek olan polislere harcırah tahakkuk ettirilemediğinden trenle ücretsiz seyahat etmeleri sağlanır. Resmi balolar düzenlenir. Dünün 20 milyonluk Türkiye’si bugün 80 milyondur. Nüfus dört kat artmasına rağmen Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi kat be kat artmıştır.
Halkımız vatanına ve devletine sahip çıkmış, yarınlara daha güvenle yürümektedir. Bu güzel yurdu kendisine emanet edenleri unutmamış, 29 Ekim 2019 akşamı Bağlarbaşı Kültür Merkezinde düzenlenen “Cumhuriyet Konseri”yle anmıştır.
Cumhuriyet Konseri’nin amacı
Konser sadece müzik dinletisi amacı taşımamaktadır. Gür ve tok sesli sunucu, eski asker İkrami Özturan’ın kısa öykülerle takdim ettiği eserler, yaşanmış olaylarla, tarihleri ve kişilerin isimleriyle verilmiş ve adeta dinleyicilerde bir tarih bilinci yaratılmak istenmiştir.
Diğer yandan, kendilerini çok sevdiğimiz, ama artık nadiren görebildiğimiz sanatçılar konsere davet edilmek suretiyle bir vefa örneği sergilenmiştir.
Öykülerle konserin başlatılması
İlk eser, çoğumuzun sadece “Kara Fatma” adıyla bildiği Erzurumlu yiğit kadının öyküsüyle takdim edilmiştir. 1888’de Erzurum'da dünyaya gelen Fatma Seher, Balkan Harbi yıllarında asker olan Binbaşı Saffet Bey ile evlenir ve Edirne’ye yerleşir.
Sarıkamış'a gönderilen eşiyle bu defa Doğu Cephesi'nde çeşitli görevler üstlenir. Eşinin şehit düşmesinden sonra Fatma Seher'in savaş sahnesine çıktığı görülür. Akrabalarından oluşan bir müfreze oluşturur.
Fatma Seher, Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek savaşa katılmak için izin ister. "Kara" lâkabını da ve üsteğmen rütbesini de Mustafa Kemal’den alan Fatma Seher, aşçılık, hasta bakıcılık, hemşirelik gibi pek çok görevin yanında İstiklal Harbi'nde 300 kişilik birliği komuta eder.
Savaşın sona ermesinden sonra İstanbul'a yerleşen Fatma Seher, Erden soyadını da alır. Devletin kendisine bağladığı maaşın tek bir kuruşuna bile dokunmadan Kızılay’a bağışlar. Fatma Seher, 2 Temmuz 1955’te 67 yaşında İstanbul Darülaceze’de hayatını kaybetmiş ve Kasımpaşa-Kulaksız’da mezarlığa defnedilmiştir.
Antep, Fransız işgali altındadır. İşgal Kuvvetleri Komutanı’nın eşi karayılan çetesinin eline geçer… Antepli Karayılan çetesinin lideri, Hanım’ı Fransız Komutana teslim eder. Hanım, eşine “çetenin kendisine iyi davrandığını ve ne istiyorlarsa verilmesini” söyler. Fransız Komutan ile çete lideri arasında geçen konuşma şöyle cereyan eder.
---Ne istersiniz benden?
---Silah ve cephane…
---Ne yapacaksınız bunları?
---Sizlere sıkacağız…
Evet, bu millet böyle yürekli insanlar çıkarmıştır bağrından. Diğer eserlerin takdiminden önce de bu türden öyküler dinledik. İyi bir hazırlık yapıldığı ortada… Şarkılar duyguları, öyküler kalplerdeki heyecanı ayağa kaldırıyor.
Koro ve sanatçılar
Eserler başlangıçta koro halinde icra edilmiştir. Değerli Sanatçı Yıldırım Bekçi’nin yönetimindeki saz grubu bütün hünerlerini göstererek sahneye gelen solistlerle bütünleşmiştir. Birinci bölümün bitmesiyle ara verilmiş ve ikinci bölüm sürpriz şekilde çocuk korosuyla başlamıştır.
Küçücük kalplerin Atatürk sevgisiyle dopdolu olması bütün dinleyicileri duygulandırmıştır. “İzmir’in dağlarında çiçekler açar”… İşte, heyecanın doruk noktasına ulaştığı an! Tempo tutan, ayakta alkışlayan ve parçaya eşlik eden insanları görünce duygulanmamak elde değildi.
Değerli Sanatçı Yıldırım Bekçi ve…
Halkın ve sevenlerinin gözbebeği sanatçımız, kendisi de eserler icra etmiş, bir ara sahneden inerek ön sırada oturan dev Sanatçı Ahmet Özhan’a mikrofon uzatmıştır. Sayın Özhan, bu çağrıyı cevapsız bırakmamış, mikrofonu eline alarak söylediği eserlerle gönüllerde yine taht kurmuştur.
“Atatürk’ü unutturmak kolay mı?” başlığıyla kendi yazdığı şiirini okumak üzere sahneye gelen Bestekâr ve Güfte Şairi Sami Derintuna ve koro ile birlikte Onuncu Yıl Marşı’nı okuyan çocuklar, programın sonunun geldiğini işaret ediyordu. Milli heyecanı ayağa kaldıran böylesi konserlerin bitmesini tabii ki istemezdik. Her şeyin sonu vardı, konser de bitecekti.
Milli Mücadele’ye gönül verenler
Burada hepsinin adını zikredemedik; ama onlar bu mücadeleye gönül verdiler, biz de onları gönüllerimizde yaşatıyoruz.
Atatürk’ümüz başta olmak üzere onun silah arkadaşlarını, Milli Mücadele kahramanlarını, tüm şehit ve gazilerimizi saygıyla rahmetle anıyoruz. İsimleri mezar taşlarından silinmiş, kabri kayıplara karışmış nice kahramanımıza rahmetler diliyoruz. Konserin bu şekliyle Anadolu illerimizde de halkımıza sunulmasını öneriyoruz.
Var olun değerli sanatçılarımız, biricik çocuklarımız, koromuz, destek sağlayan kurum ve kuruluşların sahipleri, yöneticileri, sunucumuz sevgili İkrami Özturan ve halkımız!
Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: UĞUR FARUK YILDIZ-CENGİZ BAYSU