Kapılar, yapıların içine girmeye veya yapı içindeki odalar arasında yer değiştirebilmeye olanak sağlayan, temelde tüm dünya kültürlerinde aynı biçimde kullanılan mimari ögelerdir. Hane kapıları evin sınırının başladığı veya bittiği noktadır Hane kapısı olabileceği gibi kale ve şehirlere de giriş kapıları olduğu göz önüne alınırsa önemli öğeler olduğu da ortaya çıkar. Kabaca yaptığım bir araştırmada kapıyla ilgili yaklaşık 45 civarında deyim ve 19 atasözünü tespit ettim. Bunların içinde; “Rüşvet kapıdan girince insaf (iman) bacadan (pencereden) çıkar Deniz dalgasız, kapı halkasız olmaz Acemi katır kapı oÅNnünde yük indirir” beğendiğim atasözleridir. Deyimler arasında günlük konuşmalarımızda çok kullandığımız “Aynı kapıya çıkmak” deyimiyle artık yapacak bir şey kalmadığını anlatan “At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapamak” deyimi ilginçtir.
Surların kapıları
Düşman saldırılarına karşı sur içindeki halkı korumak ve barış zamanlarında şehre giriş-çıkışı kontrol altına almak amacıyla yapılan sur kapıları günümüze kadar gelebilmiştir. Bazıları yorgun savaşçılar, bazıları eski dönemlerin ihtiyar tanıkları bazıları da geçmişin simgesel anıtlarıdır.
1.Salmydessos (Midye-Kıyıköy) surları ana kapısı: Kırklareli iline bağlı, Karadeniz kıyısındaki bucak merkezi Midye-Kıyıkün atası İlkçağ kenti Salmydessos’un M.Ö 400 dolayında varlığını yöreye uğradıktan sonra kenti anlatan Xenephon’dan öğreniyoruz. Çağdaş kasaba Ortaçağ Salmydessos’unun surla çevrili alanı içinde bulunuyor. Söz konusu alan doğu yanı Karadeniz’e, kuzey ve güney yanları birer dere vadisine dimdik inen ve yalnız batı yanı geçit veren sırt uzantısı biçiminde bir çıkıntının üst düzlüğüdür. Bu kücük kentin surları ilk kez İustinianus döneminde 6’ncı yüzyılda yapılmışken sonradan özellikle 9’uncu ve 10’uncu yüzyıllarda geniş oÅNlcüde onarım ve yenileme goÅNrmüştür. Duvar kalınlığı 2,20 m’yi, duvar yüksekliği ise (sur kalıntısının en yüksek boÅNlümüne bakacak olursak) 6 m’yi buluyordu.
2.İznik surları Lefke kapısı: Şehrin doğusunda, Kılıçarslan Caddesi’nin sonundadır. Sakarya Nehri(Sangarios) kıyısında
kurulan Lefke kenti, bu günkü Osmaneli'ne ulaşan yola açılması nedeniyle bu isimle bilinmektedir. İmparator Adrianus (117-
138) zamanında yapılmıştır. İki yanındaki kuleleriyle bir zafer takı biçimindedir. İznik'in 13 km. doğusundaki Karadin yerleşim
yeri nedeniyle bu kapıya bir süre “Karadin Kapı” adı verilmiştir. Osmanlı döneminde Haç yolu üzerinde yer alan Şam
kentine atfen bazı gezginlercebir süre “Şam Kapı” adıyla da
anılmıştır. Taç Kapı’nın şehir
cephesine bakan yüzünde
üstteki diş motifi altında yer
alan iki satırlık Yunanca yazıt,
kapının mezarlığa bakan
cephesinde de tekrarlanmıştır.
Yazıtta, “Gaius Cassius
Chrestus’un çabasıyla yapımı
tamamlanan (bu eseri),
Prokonsül M. Plancius Varus,
imparatorların yüce evine ve
eyaletin başşehri Nikaia’ya
adadı” yazılıdır.
Yazıtlar, Roma imparatorlarından Vespasian (69-79) ve Titus’un
(79-81) müşterek yönetimleri sırasında konmuştur. Septimius Severus,
yazıtlardaki metal harfleri soÅNktürmüştür. Lefke Kapı’nın şehre bakan batı
cephesin deki ana giriş kemerinin güney ayağının oturduğu tablanın altındaki
kesme taş blok üzerinde dokuz satırlık Yunanca bir kitabede:
“Uğurlu olsun, eyaletin başşehri Nikaia! Gaius teşekkür eder”
yazılıdır.
3. Çatladıkapı: Semt de bu adla anılır. İstanbul’un Avrupa yakasındaki
ilçesi Fatih’in Kücük Ayasofya Mahallesi’nde bulunmaktadır. Bir kıyı
semti olarak Çatladıkapı, Ahırkapı ve Kadırga semtleri
arasında yer alır. Semtin adının 1532 İstanbul depreminde
semtten bulunan
surlarda büyük bir çatlak
oluşmasıyla yerleştiği sanılmaktadır.
Çatladıkapı adı
nereden gelir?
Fatih’in Bizans döneminde
Marmara Denizi’ne
açılan en önemli kapılarındandır.
Bu dönemdeki adı
Leon ( Aslan) Kapısıdır.
Adını, hemen yanında inşa
ettirilen Buko (boğa) Leon
(aslan) sarayından almıştır.
Bu kapı II. Teodosius (408-
450) yönetiminde Yarımada’nın
surlarıyla birlikte
inşa edilmiştir.
Bukaleon Sarayı’nın
iskelesi ve limanı olarak bu kapının kullanılması onu Konstantinopolis’in
Marmara Denizi’ne açılan üc önemli kapısından biri yapmıştır. Bir buçuk
ay süren 1532 depreminde kemeri çatlamıştı. Yıkılmadan yüzyıllarca bu
haliyle ayakta duran bu kapıya halk “Çatladıkapı” ismini vermiştir.
Sultan Abdülaziz
demiryolunu
yaptırırken Çatladıkapıyı
yaktırmış,
kapının
sağında ve solunda
bulunan iki
aslan heykeli
arkeoloji müzesine
kaldırtmıştır.
Semavi
Eyice’ye göre
bu heykeller
mermerden
yapılmıştır.
Evliya Çelebi’ye
göre Bizans
döneminde Çatladıkapı’nın
oÅNnünde dört köşeli büyükce bir sütun varmış. Bunun tepesindeki
gözetleme kulesinden uzaktan gelen gemiler gözetlenirmiş. Şayet
gelen gemiler düşman gemileri ise yanaşmaları beklenir, iyice yaklaşınca
da üzerlerine ateş püskürtülerek yakılırlarmış.
Eskiden denize açılan Çatladıkapı’nın doğu yoÅNnünde Bukaleon
(Büyük) Saray ve iskelesi varmış. Bukaleon (Büyük) Saray, şehir içinde
şehir gibi bir saray olarak kabul edilmiştir. Latince bir başka adı Palatium
Magnum (Büyük Saray)’dır. Burası çeşitli binalardan meydana gelmiş bir
kompleks olup yaklaşık 500 oda 40 civarında kilisesi mevcutmuş.
Kiliselerinden birinin mahzeninde yortu şöleninde Bukaleon’da
yaşayanlara ikram etmek
için 10 bin testi şarap ve
bal bulunurmuş. Büyük
saraydaki heykellerin içine
boşaltılan bu içecekler,
heykellerin ağız ve kulaklarından
akıtılarak saray
sakinlerine ikram edilirmiş.
(Kaynak: Fatih Belediyesi)
4.Konya Kalesi
kapılarının sayısı 11’dir.
Kalelerin çıkışı ya bir
suya, kıyıya veya hendeğe
açılırdı. Şehre giriş
çıkışı sağlayan kapıların
kemerleri gayet yüksek ve
gösterişlidir. Bugün için
sadece anıt değerinde ve
köşelerine çekilmiş durumdadırlar
Editör: CENGİZ BAYSU