SON DAKİKA
reklam
reklam

Süreyya’yı Taşlamak

Köşe Yazarı: HAVVA LAKUTOĞLU   Eklenme Tarihi: 13 Ocak 2019, Pazar - 17:43   Okunma Sayısı:

Geçen hafta cumartesi günü 164 Sivil Kadın Kuruluşunun katıldığı Türkiye Kadın Buluşmasına davetli olarak katıldım.

Ortak çağrının okunması ve Türkiye’nin illerindeki kadınların sorunları ve çözüm noktaları konusunda ortaya çıkan slogan “ Ya bir oluruz, ya bir bir yok oluruz.” “Kadınlar artık susmayacak”” “Yaşasın kadın dayanışması” “Kadınlar birlikte, birlikte daha güçlü”

Türkiye’de muhafazakârlaştırılıp, sıkıştırılan, susturulan kadınlarından bir nevi bir “Makbul“ kadın Profili yaratılmaya çalışılıyor.

Kadının giydiği kılık kıyafetten, saçının rengi ve dudağına sürdüğü ruja kadar uygulanan beden politikaları da artık kadınları çileden çıkarıyor.

Bu buluşmada dikkatimi çeken en önemli başlık, erkeklerin kadınlara yapmak istediklerini, kadınların da erkeklere yapmak istemesidir.

Cinsiyetsizlik üzerine insan olmak üzerine bir toplantı izlemek isterdim. Ama tamamen feminist bir yaklaşımla kadına özgürlük sloganları ile bir toplantı izledim. Kadın-erkek eşitliğini savunan değil de kadının mağduriyetinden yürüyen bir yaklaşım izledim.

Sorunların çözülmesinde erkek ve kadının ortak kararından çok kadına sadece yine kadın destek olur fikri ile erkeğin kadını ezme politikasında ve gerçeğinde adaletsizliğin temelleri yine erkeklerin üzerine yıkıldı.

Yaşama hakkı tüm hakların en önemli olanıdır. Geri alınmayan ve telafisi olmayan yaşamda hayat sona erdiğinde, gerisi teferruattan öte bir şey değildir. Bu hakkın hiç kimse ile sona erdirilmesi mümkün olmamalı.

Toplumun sosyal yapısı, geleneksel uygulamalar, kalıplaşmış yargı ve inanç bu toplumda kadını ikinci sınıf vatandaştan öteye taşıyamadı.

Erkekleri topluma hazırlayan biz kadınların çocuklarımıza akıl, bilim, vicdan, insan sevgisi, hayvan sevgisi, demokrasi, eşitlik konularında ne veriyoruz ki?

Çocuklarımızla anne olarak başa çıkamayınca “baban gelsin yaptıklarını söyleyeceğim” diyen ve erkeği pederşahi yapan biz kadınlar değil miyiz?

“Oğlum kimse seni dövemez, sana vurana sende vur” anlayışı ile yetiştirilen çocuklar büyüdüklerinde ilk kız arkadaşlarına sonra da eşlerine şiddet uyguluyorlar.

Ülkemizde kadınların hayatlarıyla satranç oynanmasının tek sebebi yine kadınlardır. Erkeği şah yapan kadındır. Kadını piyon yapanda yine kadındır.

Diyarbakır’da kadına ait düzenlenen kurslarda susturulmaya çalışılan kadınların, sadece rolünün İyi anne olması, iyi dikiş dikmesi, nakış ve yemek yapması noktasındaki dayatmalara kadar uzanan kadının sessizleştirilme operasyonu hemen hemen bütün illerde de benzer ve daha da kötü sonuçlarla devam ediyor. Peki! Kadın ne yapıyor? Sadece erkeği kınıyor. Uygulamalar noktasında yanlışlar dile getiriliyor mu?

Cezaevlerinde tutuklu kadınlarla beraber binlerce çocuğun var oluşuna, Hatay’da Selefi cihatçı çetelerin kadın düşmanlığı ile kadınlara karşı başlattığı mücadeleye, Suriyelilerle yaşanan sorunlar, çocuk yaştaki evlilikler, kadın cinayetleri, şiddet, kriz bahane edilerek işten çıkarılanların ilk kadınlar oluşuna ve en önemlisi Müftülük yasasının yaratacağı sorunlara kadar her konu enine boyuna konuşuldu. Peki! Bu konularda kaç kadın diyanete gidip, uygulamanın yanlışlığını dile getirdi? Hatta kadın konusu diyanetin iki dudağı arasına sıkışıp kalacak bir konu değildir diye cesaret gösteren kaç kişi var?

İş alanında küçümsenen kadının yeri mutfak olarak gösteriliyor. Ve bugün için kadının toplumsal tek rolü annelik ve eş olmaktır.

Oysa kadınlar her evde ve insan nüfusunun yarısı.

Kürt, Ermeni, Arap, Laz… hepsi güçlü birer kadın.

Kadın seçim zamanı hatırlanan değildir. Kadın her yerde var.

Kadınlar artık korku, kaygı ve endişe yaşamak istemiyor.

Toplumda konumlandırması her daim erkekten sonra gelen kadınlar, ülkemde soyutlaştırılmanın baskısıyla yaşıyor. Kadınları dışlayamayın, ötekileştirmeyin, fişlemeyin…

“Süreyya’yı taşlamak” filminde de kocası tarafında iftiraya uğrayan Süreyya’nın recm edilerek öldürülmesi anlatılır. Gerçek bir hikâyeden uyarlanan filmde kadının ikinci sınıf muamele görmesi gözler önüne serilir.

Kadınlar filmlerde, şarkılarda, şiirlerde, tablolarda her yerde ama ya onların ruhlarını anlayabilecek erkekler nerede? Ya onları takdir edecek diğer kadınlar nerede?

Her başarılı kadına ilk darbeyi vuran kadın değil midir?

Tüm dünya kadınlarının ortak bir sorunu var; oda sadece Kadın olmak. Yoksa kadınların ülkesi, kimliği, sınırı yoktur. Hepsi aynı gökyüzünün yıldızlarıdır.

Haksızlığa uğrayan, hakkı yenen, yasalar karşısında eşit olmayan, dövülen, öldürülen, taciz edilen, anne, sevgili, eş olan kadınların önündeki engellerin kaldırılması en büyük duamdır.

Kadınların fikirlerinde, yaşam tarzında ve kararlarında özgür olmasını diliyorum.

 

 

 

 

 

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam