SON DAKİKA
reklam
reklam

Türkiye ve İran uzlaşmaya devam mı?

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 21 Ocak 2020, Salı - 10:24   Okunma Sayısı:

 

Libya ve İdlib’de ateşkes

Her iki bölgede de 12 Ocak akşamından itibaren bir ateşkes uygulaması başlatıldı. Başlangıç çok iyi, ama ne kadar devam edeceği de çok önemli… Tarih boyunca Rusya ile aynı safta duruşumuza bakarsak Batılı ülkeleri karşımızda görmüşüzdür. Özellikle de İngiltere ve Fransa… Şimdi ise süper güç olması nedeniyle bir de ABD’yi ekleyebiliriz.

Şimdi ise İran ve Rusya tarihte olmadığı kadar birbirlerine yakın ve destek olmaktadırlar. Burada inceleyeceğimiz konu ise Rusya ve İran ile aynı çizgi üzerinde bulunmamızın değerlendirilmesi olacaktır. Yine tarihteki gelişmelere bakacak olursak Türkiye ve İran’ın birbirlerine karşı çekinceleri, tedirginlikleri ve hasmane tutumlarını da görebiliriz:

 

Türkiye ve İran’ın hassasiyetleri

  • 1925’ten sonraki dönemde Türk-İran ilişkilerinde meydana gelen sorunların ana ekseni

Kürt Milliyetçiliği ve Doğu Anadolu’daki Kürt isyanları üzerine oturtulabilir.

  • Türkiye, İran’ın Kürt ve Ermeni milliyetçiliği hareketlerine gösterdiği toleransı ihtiyatla

karşılarken Tahran yönetimi de İran Azerbaycanı'na karşı Türkiye’nin yaklaşımına şüpheyle bakmıştır.

  • İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Türkiye ve İran arasındaki ilişkiler yine istenen

İyi düzeyde olmamış, her iki ülke bölgesel ve uluslararası düzeyde kendi problemleri üzerine yoğunlaşmıştır. 

  • Türkiye ve İran, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği'ne karşı olmuşsa da

Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeniyle siyasi, askeri ve ekonomik ilişkiler yine gelişme gösterememiştir.

  • CENTO’nun ve 1964’te Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği (RCD) örgütünün kurulması

da ilişkileri istene düzeye yükseltememiştir.

  • İran’ın CENTO’dan memnuniyetsizliği, Türk kamuoyunda İran diktatörlük rejimine

karşı olan eleştiriler, Şah’ın Irak’ta Kürtlere destek politikası, Türkiye ile Irak arsındaki yakınlaşma, 1970’lerin ilk çeyreğinde yeni bir gerginlik olarak ortaya çıkmıştır. İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni, Türkiye’nin laik devlet modelini kendi rejimi için tehdit olarak görmüştür. 

  • 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesi Hazar

Bölgesinde güç boşluğu oluşturmuştur. Ankara’nın, Türki cumhuriyetlerle yakınlaşması İran’ı yeniden tedirgin etmiştir. İran bu durumda, ABD ve Türkiye’ye karşı Rusya ile yakınlaşarak bölgede oluşan güç boşluğuna karşı tedbir alma yoluna gitmiştir.

  • 1994’ten sonra Türkiye’nin İsrail ile askeri işbirliğine yönelmesi ve Tel Aviv ile

yakınlaşması Tahran’da kuşku yaratmıştır.

  • 1997’de Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde yaptığı operasyonlar Tahran Zirvesi’ne katılan

İranlı ve Arap temsilciler kınamışlardı.

  • 2001'deki 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin 'önleyici savaş' doktrinini harekete

geçirmesi ve Rusya’nın da buna destek vermesi İran’ın, 'teröre karşı savaşta' dışlanmasına neden olmuş, Ankara, daha dikkatli adımlar atmak zorunda kalmıştır.

 

Irak Savaşı ve sonrası (El Cezire yorumundan)

Tahran yönetimi, Türkiye’nin Irak’a asker göndermesine karşı çıkmıştır. ABD’nin Irak’a müdahalesi sonrası Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin giderek güçlenmesi ve bağımsız devlet kurma fikrinin gündeme gelmesi iki ülkeyi son yıllarda hiç olmadığı kadar yakınlaştırmıştır. 

18 Şubat 2004 tarihinde Tahran’da yapılan D-8 zirvesi kulislerinde İran ve Türkiye Cumhurbaşkanları biraraya gelmişler, doğalgaz alımı anlaşmaları da hız kazanmıştır. 

2005 yılı Türkiye ile İran arasındaki siyasi ilişkilerin önceki dönemlere kıyasla azaldığı yıl oldu. Bunun en önemli nedeni, Tahran’ın yürüttüğü nükleer programın Batı’yı giderek daha fazla endişelendirmesiydi. Ayrıca dünyayı sarsan belli başlı saldırılar da okların İran’a yönelmesine neden oldu. Nükleer programı nedeniyle zaten ABD’nin hedefinde olan Tahran’a yönelik sesler 'terörü desteklediği' gerekçesiyle daha da arttı.

Dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush 20 Ocak 2005’te yaptığı bir konuşmada, "Bugün İran dünyada teröre destek sağlayan başlıca ülke. Bir taraftan kendi halkını hak ettiği özgürlüklerden mahrum ederken, diğer yandan nükleer savaş arayışında… Kendi özgürlüğünüz için ayağa kalktığınızda Amerika yanınızda olacaktır" demiştir.

 

İran’ın itibar kaybı

ABD ile yaşadığı son olaylar İran’a büyük ölçüde itibar kaybettirmiştir. Aşağıdaki hususlar cereyan etmemiş olsaydı, İran hâlâ gizemini koruyacak ve çekinilecek bir ülke olarak görülmeye devam edecekti.

  • Süleymani’nin cenaze törenindeki kayıplar
  • Sivil uçağın düşürülmesi, hava kontrol sisteminin sağlıklı olmadığını gösterdiği gibi,

İran Ukrayna’dan özür dilese bile tazminatlar ödenmesi,

  • Irak topraklarındaki ABD üslerine füzelerle isabetli vuruş yapılamamış olması,
  • Rejim kendisini askeri güç olarak göstermeye çalışıyordu. Yolcu uçağında ölenler için

düzenlenen cenaze törenleri sırasında sokaklara dökülen halkın protestoları konunun hiç de öyle olmadığını göstermektedir. Törenlere katılan İngiltere Başkonsolosu kısa süre için gözaltına alınmış, ABD Başkanı Trump’ın ise sokağa dökülenleri desteklemesi İran yönetimini güç duruma sokmuştur.

Bölgemizde istikrarın sağlam olabilmesi için bölge ülkelerinin her birinde istikrar olması önemlidir. İran’ın küresel camiada barışa hizmet etmesi, Türkiye’yi gizliden de olsa muhasım görmemesi elbette hepimizin istediği bir husustur.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam