SON DAKİKA
reklam
reklam

Irak’ın düştüğü haller

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 26 Ocak 2020, Pazar - 18:19   Okunma Sayısı:

       Bombalı araçlarla saldırı, yağma ve talanın hiç bitmediği ülke, Irak… I. Dünya Savaşı sürerken 1917 yılında Bağdat’a giren İngiliz Generali Sir Stanley Maude,[1] “… Iraklılara özgürlük getirmek için geldiklerini ve onları Osmanlı hükümranlığından kurtaracaklarını…” belirten bir genelge yazdırmıştır.

     Bu şarkıyı daha sonra başkaları da söylemiştir. 1980-1988 yılları arasında İran ile savaşan ve bir milyon insanını kaybeden Irak, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak çıkmaza girmiş ve Dikatatör Saddam devrilmiştir.

     Aslında yıkılan sadece Saddam veya onun heykelleri değil, Irak’ın tarihi, kültürü, sanatı ve varlığı olmuştur. Yıllarca uygulanan ambargo nedeniyle halkın hastane kapılarında çektiği tedavi eziyeti, ilaç yokluğu ve açlık had safhaya ulaşmış, insanlar bir lokma ekmek yüzünden birbirlerini boğazlayacak duruma gelmişlerdir.

 

Dünya basınında

       Dünya basınında Irak ile ilgili haberlere geniş yer verilmektedir. Özellikle Irak’ın kuzeyinde önemli gelişmeler olmaktadır. Saddam’ın devrilmesinden sonra bir dönem için en güvenli bölge olarak görülen Irak’ın kuzeyi, Iraklı liderlerin pervasız demeçler vermeleri nedeniyle güvenli bölge niteliğini kaybetmiştir.

     Iraklı yöneticiler, Irak’ın yapısındaki unsurları görmezden gelmişler, Türkiye’ye karşı PKK’yı kollamışlar ve Kerkük’te nüfus yapısının bozulmasına yönelik çalışmalar yapmışlardır. Petrolün paylaşımı konusunda bencil davranan yöneticiler, Irak’ın kuzeyini adeta ateş çemberine çevirmişlerdir.

     Ülkenin petrolünün çok olmasının önemi yoktur. Önemli olan paylaşımın nasıl yapıldığı ve gelirin kimlerin cebine gittiğidir. Bugün gelinen noktada, AB ülkelerine yasal yollardan yapılan iltica taleplerinde ve kaçak yollardan geçişlerde büyük çaplı artışlar gözlenmektedir. Kerkük bölgesinde nüfus yapısının bozulması için baskıcı iskân politikası uygulanmakta ve iç göçler yaşanmaktadır. Tüm bu gelişmeler, Sünni Araplar için mağduriyete neden olmuş, El Kaide’yi mağdur tarafın hamisi durumuna getirmiştir.

 

Türkiye-Irak ilişkileri

       Türkiye’nin Irak Hükümeti’ne karşı PKK konusunda uyguladığı baskıcı politikalar, Güneydoğu sınırımız boyunca aldığımız askeri tedbirler, ABD askerlerinin çekilmesi için net bir takvimin ortaya konamaması ve üstüne üstlük bir de bomba yüklü araçlarla yapılan toplu katliamlar Iraklı yöneticileri abondone etmiştir.

Önceki yıllarda Irak’ta çıkarılan 2 milyon varil civarındaki günlük petrolün 200-300 bin varilinin kayıp olduğuna dair haberler çıkmıştı. İnanıyorum ki, bu kontrolsüzlük bugün de devam ediyordur. Eğer böyle bir şey varsa nasıl kaybolduğunu ve nereye gittiğini araştırmak gerekir. Bu çok ciddi bir rakamdır.

 

Özgürlük tacirleri

       Özgürlük getireceği tezini savunan ABD ve İngiltere, şimdi bu bataktan nasıl kurtulacaklarını düşünüyorlar. Yok efendim, oraya bir sürü tesisler yapmışlar, cephane, silah ve araç getirmişler… Irak hükümeti bunları tazmin ederse çekilirmiş…

Türkiye’ye karşı zaman zaman üfüren Iraklı liderler, kendilerini kurtaran ve özgürlük getiren(!) abileri gittikten sonra tedirgin olacaklarını bilmektedirler. Artık Türkiye aleyhinde demeçler vermiyorlar.

       Şunu da unutmamak lâzım: Çekilme olsa bu defa başka dertler ortaya çıkacaktır. Ağır bombaların meydana getirdiği yıkımlar, patlamamış misket bombalarını kurcalayan çocukların yaralanmaları, mayınların ve uranyumlu bombaların tahrip ettiği hurdalar ve tabii ki arazi…

     Radyoaktif etkilerle kirlenmiş olan koca bir ülke… Bu etkiler, bugünün küçücük çocuklarını yarının kötürüm, özürlü ve onulmaz hastalıklı birer ferdi yapacaktır.

       Belki seyreltilmiş, belki yoğunlaştırılmış radyoaktif etkileriyle yeni bir Nagazaki gerçeği karşısında insan haklarından bahsedenlerin yaptıklarına bakın.

 

 

 

[1] Sir Frederick Stanley Maude, İngilizler tarafından I. Dünya Savaşı sırasında Irak Seferî Kuvvetlerinin kaderini değiştiren komutan olarak bilinmektedir. Tümgeneral Maude, 1916 Ağustos ayı sonlarında Korgeneral Sir Percy Lake'in yerine Irak'taki İngiliz Seferî Kuvvetleri Başkomutanlığına getirilirken, rütbesi de bu görev itibariyle geçici süreliğine Korgeneralliğe yükseltilmiştir.

Osmanlı Başkomutanlık Vekâleti, 29 Nisan 1916'da kazanılan Kutü'l-Amâre zaferinden sonra yaklaşık yedi ay süren İngiliz hazırlıklarını görmezden gelerek, yeni bir İngiliz taarruzuna karşı yeterli derecede hazırlık yapmamıştır. Dicle üzerindeki Osmanlı kuvvetlerinin bir kısmı Almanya'nın isteğiyle İran üzerine gönderilmiş, bölgede bulunması gereken kuvvetler azaltılmıştır.

Hazırlıklarını tamamlayan İngilizler, 12 Aralık 1916’da General Maude komutasındaki kuvvetlerle Bağdat hedefli taarruzu başlamışlardır. İngiliz birliklerinin Dicle Nehri boyunca ilerlemesi karşısında Albay Kâzım Bey (General Karabekir) komutasındaki 18.Kolordu'ya bağlı Osmanlı birlikleri büyük bir fedakârlık ve kahramanlık örneği göstermiş olsa da, General Maude'un askerleri 22 Şubat 1917'de Felâhiye, 24 Şubat 1917’de Kutü'l-Amâre, 27 Şubat 1917'de Aziziye’yi işgal etmiş, nihai olarak da 11 Mart 1917’de de Bağdat ele geçirmiştir.

Bağdat'ın düştüğü ve General Maude'un birliklerinin başında muzaffer bir edayla Bağdat'a girdiği haberi, sadece Britanya İmparatorluğu ile sınırlı kalmamış, bütün İtilâf Devletleri tarafından büyük coşkuyla karşılanmıştır. Bu zaferin ardından 12 Mart 1917 günü Savaş Bakanlığı tarafından General Maude Korgeneralliğe atanmıştır. General Maude, 19 Mart 1917'de Bağdat halkı için Londra'da Sir Mark Sykes tarafından kaleme alınan bildirgeye imza atmıştır.

Bahse konu bildiride "Ordularımız sizin kentlerinize fatih veya düşman gibi değil, kurtarıcı gibi gelmişlerdir," açıklaması vardır. 18 Kasım 1917'de koleradan Bağdat'ta vefat eden General Maude, İngilizler tarafından hâlâ "Bağdat'a Özgürlük Getiren Adam" olarak anılmaktadır.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam