SON DAKİKA
reklam
reklam

Dikkat! Bir ihbarda bulunacağım!

Köşe Yazarı: SELAHATTİN DEMİREL   Eklenme Tarihi: 17 Şubat 2020, Pazartesi - 10:39   Okunma Sayısı:

Evden çıkıp biraz yürümek istedim. Okunan akşam ezanını duyarak camiye yöneldim. Cami şadırvanında unutulmuş bir hırka gördüm. Burayı bekleyen genç arkadaşa hâl hatır sorduktan sonra hırkayı söyledim. Şaşırmadı. “O, iki haftadır burada ağabey!” dedi. “Herhâlde dışarıdan gelen biri unuttu!”

Bu hırkanın sahibi kimdi ve neredeydi? Öyle yapayalnız, şadırvanın askılığında bekliyordu. Belki de hiç gelmeyecekti! Bu hırka bana Nuri Bilge Ceylan’ın sözünü hatırlattı:

“Biri ölür üzülmezsiniz, sonra sandalyeye asılı hırkasını görürsünüz, o hırkanın duruşu kalbinize oturur.”

* * *

Evden çıkmadan TRT Müzik’te Nazan Öncel “Âşık Değilim Olabilirim”i söylüyordu, ardından İlhan İrem “İşte Hayat” diyor, hiç beklemeden Nilüfer kendini belli edip “Sevmek eskidenmiş güzelim” diye sanki izleyene bir mesaj vermeye çalışıyordu ve “Yolcu Yolunda Gerek”ti. Bunlar iyi ablalar, iyi abilerdi!

Hele İlhan İrem, şarkısının sonunda bana bir Nazım şiirini düşündürttü:

“Bence artık sen sönmüş bir güneşsin
Bence artık sen yankısız bir sessin
Bence artık soluksuz bir nefessin
Bence artık herkes gibisin”

Nazım üstat ne demişti hatırlamadınız mı?

“Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.”

Üstat bunu iki farklı şiir olarak yazmıştı. Yukarıdaki, 1920 yılında yazdığıydı. İki yıl evvel yazdığındaysa şöyle seslenmişti o malum kişiye:

“Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin”

Nereye mi varmak istiyorum? Sana kıymetli okurum, sana! Yüreğinin ta en derinine hem de!

Şimdi sen belki bir okulda öğretmenler odasında, bir otel lobisinde, kahvehanede, pastanede, dükkânında ya da herhangi bir devlet dairesinde bu yazıyı okumaktasın!

Hiç olmadı, rakip bir basın-yayın kuruluşunda “Vay be! Ne yazıyor bu herif?” diyorsun! Hiç mesele değil! Sende bir yürek varsa işte onunla benim işim ve açıkçası şu satırlarda buluştuysak bir parça insaniyet bulunuyor demektir ikimizde de! Haksız mıyım?

Yazımı akşamın geceye doğru ilerlediği bir anda yazarken aklımdan bir şehirler arası otobüs yolculuğu geçiyor. Başlarını otobüs pencerelerine yaslamış yolcular neleri düşünüyorlardır sahi şimdi?

Beklenmedik serüvenlerin başrolündekiler; terk edenler, edilenler, kaçanlar, kaçıranlar… Her an enselerinde soğuk bir namlunun korkusuyla kalpleri çarpa çarpa şehir şehir gezenler, ihale fesatçıları, yer altı örgütleri ve aklımızın, hayalimizin almadığı nice kötüler ve kötülerden uzak durmak için diyar diyar gezenler!

Galiba varmak istediğim yeri artık açıklamanın vakti geldi, sıkı durun!

Ve ihbarda bulunuyorum!

Bu gece bir karara vardım. Neden eski sevdalar yaşanmıyor, niye bu insanlar böyle hiçbir şeyle mutlu olmayıp yanlarındakinin kıymetini bilmiyor? diye düşünürken suçluyu buldum: Kişisel Gelişimciler!

Evet! Bu kişisel gelişim kitapları ve onların insana dair her haltı bildiğini iddia eden yazarları! Bütün hayatımızı onlar mahvetti. Sevip sevilmediyseniz, üstüne bir de aşağılanıp hor görüldüyseniz bu rezillerin yüzünedir, haberiniz olsun!

Bunlar kitap raflarına ve hayatımıza girdiğinden beridir bet bereket kesildi, hiçbir şeyin tadı kalmadı. İşin garibi kendileri de ahım şahım bir hayat yaşamamalarına rağmen bizlere mutlu olmanın yollarını, evlilikte dikkat edilmesi gerekenleri ve insan ilişkilerine dair önerilerini paylaşmaktan çekinmiyorlar! Pes doğrusu!

Kıymetli okurum! Bu iş böyle gitmez, bu işe bir dur demek gerek! Bir örgüt kurup dünyadaki tüm kişisel gelişimcileri ortadan kaldırmayı düşünüyorum! Gel sen de örgütüme katıl, militanım ol!

Eğer tez zamanda harekete geçmezsek saf, dürüst aşkların az da olsa yaşanabilme ihtimalini, dostluğa dayalı insanlık ilişkilerini tümden kaybedeceğiz, benden söylemesi!

Evet, durum çok ciddi! Gelin hep beraber yüzyılımızı kana bulayan emperyalist devletler kadar tehlikeli olan bu kişisel gelişim endüstrisini ortadan kaldırmak için yola çıkalım!

Gerçi Bülent Akyürek “İçinizdeki Öküze Oha Deyin!” kitabıyla bu kesimin foyasını meydana çıkarmış, ne söylüyorlarsa Kur’an’ın tersi bir dünyadan bahsettiklerini, helal-haram hassasiyetiyle yaşanması gereken hayatın kişisel gelişimcilere göre kâr-zarar mantığıyla yorumlandığını vurgulamıştı. Yine de bu konuda bizim de bir şeyler yapmamız gerekiyor!

Planımı paylaşıyorum!

Önce ülkemizden başlayarak bu kişisel gelişimcileri bir bir yakalayıp Google Harita’da asla yeri görünmeyen Bulgaristan sınırında, terk edilmiş bir ahırda toplayacak sonra da bir manifesto yayınlayacağız. Manifestomuz çok kısa ve net olacak:

“Eğer bundan sonra tek satır yazıp bize mutlu aşkın, evliliğin ve iyi insanın tanımını yapmaya kalkarsanız sizi bu ahırda eşeklere gıdıklatırız!”

Bu ciddi tehdit sonrasında zaten okur eleştirilerine bile tahammülü olmayan bu zevat korkup kişisel gelişimde ısrar etmeyecektir ve böylece yeryüzü felah bulacaktır!

İhbarım da konuyla ilgili! Ülkemin tüm Asayiş Şube Görevlileri! Her an harekete geçebiliriz! Örgütümüzün adını tam netleştiremedim ama “KGGH” üzerinde yoğunlaştım. Şeffaflıktan yana olduğum için onu da paylaşayım: “Kişisel Gelişimcileri Gıdıklama Hareketi”

Avrupa Birliği’nden destek alabilmek için kurulan dernekler kadar olmasa da bizim de bir pastane masrafımız olacak, kurabiye ve çay için bir bütçeye ihtiyaç duyuyoruz! Görüyor musunuz, davanın içine yine para girdi! Davamız için yazıyordum hâlbuki! Örgütümüze bir dernek süsü vermeye çalıştığımı da fark ettin hemen değil mi kıymetli okur?

Asayiş Şube Görevlileri! Bu kendimizi ele verişin bir anlamı var. Gelin biz bu gıdıklama hareketinden vazgeçelim ama ülkemin tüm arayışta olan gençleri ve orta yaşlıları olarak şu Bulgaristan sınırındaki terk edilmiş ahırın tapusunu alıp orada bir besi hayvancılığı yapabilme konusunda bize yol gösteriniz! Neyleyelim dava içeriden çürüdü!

Biz besi hayvancılığı için davadan vazgeçsek de umarım bir gün o eski samimi, dürüst ve çıkarsız sevdaların yaşandığını görürüz. Yoksa yalansız sevilenlerin “Ben sana karşı bir şey hissetmedim, hissetmiyorum!” küstahlığından kurtulamayacağız!

Onlar da haklı gerçi, hissetmek için evvela bir kalp taşımak gerekir! Kalbin yerinde bir taş varsa ondan his beklemek, kişisel gelişimcilerden sağlam bir toplumsal roman beklemek gibi bir şey olacaktır!

[email protected]

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam