Öncelikle kendinizden okurlarımıza bahseder misiniz?
Tabii ki. 1981 yılında Çorlu Asker Hastanesinde doğdum. Babam da askeri doktordu. Tüm çocuklarının doktor olmasını çok istedi, hem de asker olması nedeniyle çok otoriterdi ve bu yüzden hepimiz hekimlik yolunda ilerledik ve doktor olduk. Ben mesleğime aşığım ve çok severek yapıyorum. Yeniden dünyaya gelsem yine göz doktoru olurdum. Ama, ortanca abimin çocukluk hayali pilot olmaktı. O da hayalini sonradan gerçekleştirdi ve hekimliği bırakıp pilot oldu. 2004 yılında Tıp Fakültesini bitirdim ve 2009 yılında göz hastalıkları uzmanı oldum. Uzmanlık sürem boyunca Van, Çanakkale ve Çorum’da çalıştım. Uzmanlığım sırasında Almanya Tübingen Üniversitesi ve Avustralya Melbourne Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanelerinde Retina ve Kornea üzerine gözlemci ve fellow olarak çalışmalarda bulundum. 150’yi aşkın bilimsel yayınım ve kongre tebliğim mevcut, 8 adet bilimsel kitap bölüm yazarlığım mevcut. Retina hastalıkları ve cerrahisi, katarakt ve özellikli göz içi lens cerrahileri ve çocuk göz hastalıkları özel çalışma alanlarım. 2017 yılında doçent, 2022’de profesör unvanı aldım. Daha önce Çorum Tabip Odası Başkanlığı ve Türkiye Genç Oftalmologlar Grubu Başkanlığı yaptım. Evliyim. 17 yaşında bir kızım ve 13 yaşında bir oğlum var. Halen Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışıyorum ve Ana Bilim Dalı başkanı olarak görev yapıyorum. Kişisel web sitem:https://profdrcagataycaglar.com/hikayem/
Göz sağlığındaki teknolojiler göz sağlığının düzelmesinde ne gibi katkılar sağlıyor?
Oftalmoloji inanılmaz dinamik bir branş. Hemen her ay yeni bilgilerle karşılaşıyoruz. Branşımız teknolojiyi sonuna kadar kullanıyor. Fizikle, matematikle çok iç içe bir alan olduğumuzdan mühendisler ve bu alanda çalışan tıp dışı bilim insanlarının da ilgisini çekiyor ve çalışmalar multidisipliner devam ediyor. Son yıllarda özellikle retinanın harabiyeti ile ilerleyen hastalıklarda kök hücre tedavileri kullanılmaya başlandı ve çok yakın zamana kadar ‘tedavi imkânı yok’ dediğimiz hastalıklarda tedavi imkanı doğdu. Çalışmalar, tedavilerin geliştirilmesi için bir yandan sürerken bir yandan da hasta uygulamaları yapılıyor. Bunun yanında görmeyen insanlara uygulanan retinal çipler de umut vadediyor. Katarakt cerrahisi son yıllarda teknik olarak bir yenilik sunmasa da geliştirilen göz içi lensler sayesinde hastalarımızın her mesafede görme ihtiyaçlarına bu yapay lensler sayesinde cevap verebiliyoruz. Son yıllarda çocukların dijital ekran kullanımının artmasıyla adeta bir salgın haline gelen miyopide, hastalığın ilerlemesini yavaşlatan gözlük camları ve damlalar sayesinde daha etkili şekilde kontrol altına alınabiliyor artık. Glokomun erken teşhisine yönelik göz içi basıncını günün her anında adeta bir holter cihazı gibi ölçen kontakt lensler, kuru gözün teşhisini daha erken koyabilen girişimsel tanı testleri, kontrast madde kullanılmadan sarı noktanın anjiyografisini yapan yüksek çözünürlüklü göz tomografi cihazları ise teşhisteki yenilikler arasında sayılabilirler. Ayrıca yapay zekânın belki de en çok kullanıldığı branşlardan biriyiz. Şimdilik tanı cihazlarında kullanılan yapay zekâ sistemleri sayesinde hastalara daha erken teşhis koyabiliyoruz. Ülkemizde göz cerrahisi ve teşhiste teknolojinin kullanımı Avrupa ve Amerika ile aynı seviyede diyebilirim. Dünyada göz hastalıkları alanında çok ileri bir seviyedeyiz. Teknolojiyi çok yakından takip ediyoruz, hatta bazen bu teknolojileri ülkemizde geliştiriyoruz.
Fako gibi yeni teknolojilerle katarakt ve glokom başka olmak üzere göz sağlığını olumlu çözümü için önemli faydalar sağladığını biliyoruz. Bu konuda sıkıntılı olan hastalara tavsiyeleriniz nelerdir?
Mart ayında glokom için Dünya Glokom farkındalık haftası mevcut. Glokom göz tansiyonu ya da karasu ismiyle de anılıyor ve adeta görmemizi çalan sinsi bir hırsız gibi. Asistanlığa ilk başladığımda emekli öğretmen bir hastam olmuştu. Tek gözünde görme azlığını fark etmemiş ve gözüm görmüyor diye polikliniğe başvurmuştu. İnanılmaz ama gerçek olan şuydu:Bu kişi her gün okuyan yazan entellektüel bir kişi olmasına rağmen bir gözünde körlük gelişene kadar hastalığı fark etmemişti. O gün bunu bir türlü anlayamamıştım. Ama yıllar geçip meslekte tecrübelendikçe aslında glokomun nasıl kendini belli etmeden ilerleyen bir hastalık olduğunu gördüm ve glokom yüzünden gözünü kaybeden yüzlerce hasta tanıdım. Glokom genelde tesadüfi saptanan bir hastalık ve halen birçok kişi tanı almamış durumda ve kendisinin bu hastalığa sahip olduğunun farkında değil. Bunun için okuyucularımıza önerim 50 yaşından sonra özellikle ailelerinde glokom hastalığı varsa ya da diyabet gibi risk faktörleri varsa yılda bir göz tansiyonu kontrolü yaptırmaları. Böylece erken teşhis konulabilir. Glokom bebeklikte (konjenital glokom) ve gençlikte (jüvenil glokom) dahi görülebiliyor. O yüzden aileler çok dikkatli olmalı. Işıktan rahatsız olan, gözü sulanan ya da gözü büyüyen bebeklerde glokomdan şüphelenilmelidir. Dünyaca ünlü piyanist, blues sanatçısı ve soul müziğin babası sayılan Ray Charles gözlerini doğuştan glokomdan kaybetmiştir. Otobiyografisini anlatan ‘Ray’ isimli müthiş bir film var, okuyucularımızın izlemesini tavsiye ederim. Orda bir sahnede henüz çocukken koşarak eve giriyor ve girişte eşiğin çıkıntısını fark edemediğinden takılıp düşüyor. Çünkü artık gözleri görmüyor. Yere kapaklanınca canı acıdığından ağlamaya başlıyor. Annesi orda yemek pişiriyor ama onu fark etmesine rağmen hiç ses çıkarmıyor ve oğlunun durumuna üzülerek sessizce ağlamaya başlıyor. Ses çıkarmıyor çünkü küçük Ray’in babası da olmadığından artık görme engelli hayata alışmasını ve annesi olmasa da hayatını sürdürmesini istiyor. Ray ağlamayı kesiyor önce sobanın üstünde normal bir insanın duyamayacağı suyun kaynama sesini duyuyor. Sonra koltuğun arkasında yürüyen hamam böceğinin tıkırtısını duyuyor ve onu avcuna alıyor. En son annesine dönüp ‘Anne orda olduğunu hissedebiliyorum’ diyor ve annesi oğlunun artık kulaklarıyla ve parmaklarıyla gördüğünü ve kendi kendini idare edebilecek duyulara sahip olduğunu anlayıp oğluna sarılıyor. Bu müthiş duyulara sahip küçük Ray daha sonra mükemmel bir piyano virtüözü oluyor. Görme engellilerin aslında hepimizden daha iyi kullandıkları ‘Gönül gözü’nü anlatan harika örnekler var. Bunları da sonraki röportajlarda anlatırım umarım.
Katarakt ise 7’den 70’e her yaşta görülebilir. Yeni doğan bir bebekte dahi var olabilir. Ama genelde yaşlı hastalığıdır. Gözün saydam merceği (lensi) herhangi bir nedenle bulanıklaşırsa yani kesafet gelişirse buna katarakt denir. Görmede azalma ve bulanıklık, renklerde solukluk, tül perdenin arkasından bakıyormuş gibi hissetme, ışıktan rahatsız olma ve kamaşma gibi çeşitli bulgular verebilir. Kataraktın kesin tedavisi ameliyattır. İlaçla tedavi edilemez. Katarakt ameliyatı bazı özel durumlar haricinde acil değildir. Az görme hastanın günlük yaşantısında probleme yol açıyorsa katarakt ameliyatı yapılmalıdır. Hastama ‘Ameliyat olmak ister misin?’ diye sorduğumda aldığım iki cevap ya ‘Hocam, sen bilirsin?’ ya da ‘Zamanı gelmiş mi’? oluyor. Ben ise hastalarıma şunu soruyorum. ‘Görme azlığınız günlük aktivitelerinizi engelliyor mu?’ Ameliyata buna göre karar veriyorum. Sonuç olarak hastanın görme ihtiyacına göre katarakt ameliyatına doktor ve hasta birlikte karar vermelidir. Ama katarakt ameliyatı çok geciktirilmemelidir, çünkü geciktikçe lens sertleşir ve ameliyat zorlaşır, komplikasyon oranı artar. Uzun yıllardır katarakt ameliyatları, fakoemülsifikasyon adı verilen yöntemle yapılmaktadır. Çoğu hastada sadece damla damlatılarak göze anestezi yapılır. Yani göze enjeksiyon yapmaya ya da hastaya genel anestezi vermeye çoğunlukla gerek yoktur. Genellikle dikişsiz ve ağrısız/çok az ağrı duyulabilecek bir cerrahidir. Ameliyatta hastaya kullanılacak mercekler tek odaklı yani uzak veya yakını net gösterebilecek şekilde üretilmiş olabilir. Hastanın bu tip bir mercek takıldıktan sonra yakını net görmek için gözlük kullanması gerekebilir. Son dönemlerde piyasaya çıkan ve ameliyat sonrası hastanın hem uzağı hem de yakını net görmesini sağlamak amaçlı “çok odaklı akıllı (trifokal, multifokal) mercekler” , özel renk kaplamaları olan ve göze gelen zararlı ışıkları engelleyen türde mercekler ve astigmatlı merceklerde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu tür mercekler hasta ile hekiminin ortaklaşa karar verecekleri durumlarda kullanılır. Her gözün yapısı bu tür merceklere uygun değildir. Ama uygun hastalarda akıllı mercekler de güzel sonuçlar verir.
Son zamanlarda göz kapağı tedavisi için gelen hastalarınız çoğaldı. Bu konuda yeni teknolojilerin faydalarını değerlendirmenizi isteriz.
Göz kapağı ameliyatları son dönemde özellikle estetik açıdan çoğaldı. Daha güzel bir ifade ve genç bir görünüm isteyen insanlara estetik ve kozmetik açıdan bu ameliyatlar uygulanabilir. Bu tür ameliyatlar sadece hoş bir görünüm sağlamıyor, aynı zamanda birçok insanda fonksiyonel açıdan da faydaları oluyor. Özellikle üst göz kapakları fazla sarkık olan insanlarda görme alanı biraz açılıyor, ayrıca fazla göz kapağı derisinin yaptığı ağırlık kaldırıldığı için göz yorgunluğuna da bir miktar faydası oluyor. Bunun yanında alt göz kapağında göz altı torbaları ve sarkık alt göz kapakları içinde ameliyatlar uygulanabiliyor. Hatta bir kısmında dikiş kullanılmadan göz kapağının iç kısmından yapılıyor. Yine son yıllarda kullanıma giren ve plazma enerjisini kullanan cihazlarla ameliyat yapılmadan sarkık ve gevşek ciltlerde sıkılaşma ve kırışıklıklarda azalma sağlanabiliyor. Bu tür operasyonların tümü için kişiyi önce değerlendirmek gerekiyor. Gerçekten ihtiyaç var mı ya da hastanın beklentileri gerçekçi mi diye üzerinde durmak gerekir. Tüm cerrahilerden önce tam bir göz muayenesi yapılarak başka bir göz problemi var mı diye de akmak gerekli. Uygun kişilerde, uygun ameliyatlar güzel sonuçlar veriyor.
Göz Lazer Tedavisi ile miyop ve hipermetrop rahatsızlıklarının tedavisinde önemli yararlar olduğu biliniyor. Bu konuda siz neler söylerseniz?
Göz lazer tedavisi, miyop, hipermetrop ve astigmat gibi kırma kusurlarının düzeltilmesinde uzun yıllardır başarıyla uygulanan bir yöntemdir. Günümüzde gelişmiş lazer teknolojileri sayesinde, uygun hastalarda gözlük veya lens ihtiyacını ortadan kaldırmak mümkündür. Bu tür tedaviler özellikle gözlük ve kontakt lens (her gün sabah takılıp akşam çıkarılan lensler) kullanmak istemeyen insanlar için uygundur.
Bunun yanında her hastanın göz yapısı lazer tedavisine uygun olmayabilir. Göz yapısının detaylı bir şekilde incelenmesi, kornea kalınlığının yeterli olup olmadığının belirlenmesi, korneanın haritasının cihazlarla ölçülerek değerlendirilmesi ve genel göz sağlığının değerlendirilmesi gereklidir. Lazer ameliyatı için en uygun adaylar, göz numarası stabil hale gelmiş, kornea yapısı uygun ve genel göz sağlığı iyi olan hastalardır. Genellikle genç insanlar lazer tedavi oluyor gibi gözükse de orta yaşlılar içinde bazı durumlarda bu tür tedavileri kullanıyoruz. Lazer tedavisi genellikle hızlı ve ağrısızdır, hastalar aynı gün taburcu olabilir ve birkaç gün içinde görmeleri büyük ölçüde netleşir. Ancak bu tedavi her kırma kusuru olan kişiye uygulanamaz. Özellikle ileri derecede miyopisi veya hipermetropisi olan hastalarda, alternatif tedavi seçenekleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tür hastalarda göz içi lens cerrahileri daha uygun olabiliyor. Son dönemde lazer cihazları ve göz içi lenslerde o kadar çok gelişmeler oldu ki, bu tedavilerinde başarı ve memnuniyet oranları çok fazla arttı. Kliniğimizde de bu tür tedaviler sıklıkla uygulanıyor. Sonuç olarak, lazer tedavisi birçok hasta için büyük konfor sağlasa da, herkes için uygun olup olmadığını anlamak için mutlaka detaylı bir göz muayenesinden geçmek gerekir. Bu nedenle, göz doktorunuzla birebir görüşerek en doğru kararı vermek en sağlıklı yaklaşımdır.
Ağırlıklı olarak ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan Sarı Nokta tedavisinde en faydalı yöntemler hakkında okurlarımıza bilgi verir misiniz?
Sarı nokta (makula) gözün arkasında, merkezi görmeyi sağlayan retina bölümüdür. Bu retina kısmı her insanda mevcuttur. Makula, net ve ayrıntılı görmeyi mümkün kılar ve ışığın odaklandığı yerdir. Yüz tanıma, okuma, yazı yazma gibi detaylı görme gerektiren aktivitelerde kritik bir rol oynar. Sarı noktanın onlarca hastalığı vardır. Yaşa bağlı sarı nokta hastalığı, diyabete bağlı ödem, sarı noktada delik ve zar oluşumu bunların en sık görülenleridir.
Yaşa bağlı sarı nokta hastalığı (makula dejenerasyonu), genellikle ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan ve merkezi görmeyi etkileyebilen bir göz hastalığıdır. Hastalığın kuru ve yaş tip olmak üzere iki farklı türü vardır. Hastalığın teşhisi muayene ve göz tomografisi ile konulur. Merkezi görüşte bulanıklık, düz çizgilerin eğri veya dalgalı görünmesi, cisimleri yamuk, kırık, olduğundan büyük ya da küçük görme gibi belirtiler yapabilir. Kuru tip sarı nokta hastalığı aynı eklemlerdeki kireçlenme gibi yaşa bağlı olup sarı noktanın yaşlanmasına bağlı sinir hücrelerinin kaybıyla ilerler. Hücre kaybını yavaşlatmak için vitamin ve antioksidan içeren özel destek tedavileri önerilebilir. Göz doktorlarının tavsiye ettiği AREDS (Age-Related Eye Disease Study) formülüne sahip vitaminler, uygun bazı hastalarda ilerlemeyi yavaşlatabilir. Bunun yanında, sağlıklı (akdeniz tipi diyetle) beslenme, sigaradan uzak durma ve güneş ışınlarına karşı gözleri koruma gibi yaşam tarzı değişiklikleri de hastalığın seyrini olumlu etkileyebilir. Yaş tip sarı nokta hastalığında ise göz içinde anormal damar oluşumları ve kan serumu sızıntıları meydana gelir. Bu durumda, en etkili tedavi yöntemi göz içine uygulanan ilaç enjeksiyonlarıdır. Bu ilaçlar, anormal damar büyümesini durdurarak hastalığın ilerlemesini kontrol altına alabilir. Düzenli aralıklarla uygulanan bu enjeksiyonlar sayesinde, birçok hastada görme kaybını önleyebiliyoruz ve birçok hastada kısmi görme iyileşmesi bile sağlanabilir.
Sarı nokta hastalığının erken teşhisi çok önemlidir. Bu nedenle, özellikle 55 yaş üstü ve özellikle ailede hastalık bulunan bireylerin düzenli göz muayenesi yaptırmaları ve görme kaybı, bulanık görme veya dalgalı görme gibi belirtiler fark ettiklerinde vakit kaybetmeden bir göz doktoruna başvurmaları gerekir. Görme özellikle yaş ilerledikçe çok önem kazanıyor çünkü zaten yaşla birlikte olan duyma azalması, yürüyüş ve denge bozuklukları, diğer duyu organlarının gerilemesi gibi durumlar varsa ve üstüne görmede azalırsa hem kişinin sosyal hayatı azalıyor, hem de ciddi ev kazaları yaşanabiliyor. Erken teşhisle geri dönüşü olmayan görme kayıplarının önüne geçebiliyoruz ve kişinin sosyal hayatının devamını sağlayabiliyoruz.
Vitreoretinal Cerrahi uygulaması hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Vitreoretinal cerrahi, gözün retina ve vitreus adı verilen iç yapılarında oluşan ciddi hastalıkların tedavisinde uygulanan ileri düzey bir ameliyat yöntemidir. Retina yırtıkları, diyabetik retina hastalığı, göz içi kanamalar, sarı nokta delikleri, vitreus dejenerasyonu ve retina dekolmanı gibi durumlarda görmeyi korumak ve bazen de geri kazandırmak için uygulanır. Bu cerrahi işlem sırasında, göz içindeki saydam jel (vitreus) özel mikro aletler kullanılarak temizlenir ve retina üzerinde gerekli müdahaleler yapılır. Günümüzde gelişmiş teknolojiler sayesinde, ameliyat sırasında çok küçük kesilerle çalışmak mümkün hale gelmiştir. Bu da hastaların iyileşme sürecini hızlandırır ve komplikasyon riskini azaltır.
Vitreoretinal cerrahi sonrası hastaların görme düzeyi, hastalığın ciddiyetine ve ameliyatın zamanlamasına bağlı olarak değişebilir. Erken müdahale, başarı oranını artırır. Bu nedenle ani görme kaybı, ışık çakmaları, perde inme hissi gibi belirtileri olan hastaların vakit kaybetmeden bir retina uzmanına başvurması önemlidir. Sonuç olarak, vitreoretinal cerrahi, gözün en hassas bölgelerinden biri olan retinaya yönelik gelişmiş bir ameliyat olup, doğru zamanda ve uygun hastalarda uygulandığında görmeyi koruyucu ve hatta geri kazandırıcı etkileri olabilen hayati bir tedavi yöntemidir. Son yıllarda bu ameliyatın yapıldığı cihazlarda çok gelişti ve retina hastalığı olup görmez denilen hastalarda dahi cerrahiyle sonuçlar alınabiliyor. Ayrıca bu ameliyatla birlikte uygulanan kök hücre tedavisi kalıtsal ve göz sinirinin bozulmasıyla giden bazı hastalara umut olabiliyor.
Argon Lazer Fotokoagulasyon ile göz sağlığının korunması yolundaki faydalar nelerdir?
Lazerler göz hastalıklarında çok sık kullanılır. Argon lazerde bunlardan biridir. Diyabete bağlı göz hastalıkları, retina yırtıkları gibi hastalıklarda görme kaybını önlemek veya ilerlemesini yavaşlatmak için uygulanır. Diyabetik hastalarda göz damarlarında oluşan sızıntılar ve yeni damar oluşumları zamanla ciddi görme kaybına yol açabilir. Argon lazer tedavisi, bu anormal damarları yakarak kanamaları ve sıvı sızıntılarını önlemeye yardımcı olur. Retina yırtıkları durumunda ise, lazerle oluşturulan küçük yanıklar yırtık etrafında bir bariyer görevi görerek retina dekolmanını (retinanın yerinden ayrılmasını) önleyebilir. Bu sayede erken müdahale ile daha ciddi cerrahi işlemlere gerek kalmadan görme korunabilir. Tedavi sırasında hastalar genellikle ağrı hissetmez ve işlem sonrası günlük hayatlarına hızla dönebilirler. Ancak lazer tedavisinin etkili olabilmesi için erken teşhis çok önemlidir. Bu nedenle, diyabet hastaları ve retina problemleri riski taşıyan bireylerin düzenli göz muayenelerini ihmal etmemeleri gerekmektedir. Sonuç olarak, Argon lazer fotokoagülasyon, retina hastalıklarının ilerlemesini durdurmada, ciddi görme kayıplarını önlemede ve göz sağlığını korumada kritik bir rol oynayan gelişmiş bir tedavi yöntemidir.
Son olarak okurlarımıza nasıl tavsiyeler verirseniz?
Göz sağlığı beden ve ruh sağlığından ayırt edilemez. Beden ve ruh sağlığını bozan ne varsa göz sağlığını da olumsuz etkiler. Görme, Yaradan’ın bize bahşettiği mükemmel ve mucizevi bir olay. Göz harika bir organ. İnanılmaz bir damar ve sinir hücresi ağı var. O yüzden vücutta damar ve sinirleri etkileyen ne olursa olsun ki, birçok hastalık bu yapıları etkiliyor, göz de bundan nasibini alıyor. Düzenli göz kontrolleri çok önemli çünkü birçok göz hastalığının erken teşhisle tedavisi var. Üstelik göz muayenesiyle gözün nerdeyse bütün kısımlarını direkt görebiliyoruz. Bu birçok organda yapamadığımız bir şey. Beyinde MR çekeriz, böbrekte ultrason yaparız, kalpte eko uygularız yani direkt göremeyiz ama cihazın gösterdiklerinden yorum yaparız. Göz muayenesinde ise birçok şey ayan beyan ortadadır ve yoruma açık değildir. Bundan dolayı birçok hastalığın teşhisini biz göz doktorları koyar ve ilgili branşa yönlendirir. Mesela çocuklarda ‘Ulusal göz tarama programı’ var. Çocuklar 0-3 ay ve 36-42 aylıkken tarafından göz muayenesi yapılıyor ve göz tembelliği gibi durumlar varsa erken teşhis konuluyor. Erişkin olduğunda uzuv kaybı yaşayabilecek ya da görmesi etkilenebilecek birçok çocuğu küçük yaşlarda erken teşhis ve tedavi edip sağlığına kavuşturabiliyoruz.
Göz sağlığı, hayat kalitemizi doğrudan etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Görme kaybını önlemek ve gözleri sağlıklı tutmak için dikkat edilmesi gereken bazı temel noktaları şöyle özetleyebilirim.
1. Düzenli Göz Muayenesini İhmal Etmeyin
Göz hastalıklarının çoğu, erken dönemde belirti vermeden ilerleyebilir. Özellikle glokom (göz tansiyonu), diyabetik retinopati ve yaşa bağlı makula dejenerasyonu gibi hastalıklar, erken teşhis edilmezse kalıcı görme kaybına yol açabilir. Bu nedenle, şikâyetiniz olmasa bile yılda en az bir kez göz doktoruna muayene olmalısınız.
2. Sağlıklı Beslenme ile Gözlerinizi Koruyun
Göz sağlığını destekleyen besinler arasında A, C ve E vitaminleri, çinko, omega-3 yağ asitleri ve lutein bulunur. Özellikle yeşil yapraklı ve turuncu sebzeler, somon-sardalya, ceviz ve turunçgiller göz sağlığını korumada önemli rol oynar. Akdeniz tipi diyet, lifli gıdalardan zengin, aşırı yağdan ve rafine karbonhidrattan fakir diyetlerde birçok göz hastalığından koruyucu etkiye sahip. Şeker hastalığı gözü en çok vuran hastalık diyebilirim. Gözün her bir kısmını etkiliyor. O yüzden diyabetin kontrolü ve diyabetli hastanın düzenli göz muayenesi önemli. Ayrıca sigara ve alkol kullanımından kaçınmak gerekir.
3. Dijital Ekran Kullanımına Dikkat Edin
Bilgisayar, telefon ve tablet gibi ekranlara uzun süre maruz kalmak göz kuruluğuna, baş ağrısına ve göz yorgunluğuna neden olabilir. 20-20-20 kuralını uygulamak, göz sağlığınızı korumanın basit ama etkili yollarından biridir:Her 20 dakikada bir, 20 saniye boyunca en az 6 metre (20 feet) uzağa bakın. Ayrıca, ekran parlaklığını uygun seviyeye ayarlamak ve suni gözyaşı damlaları kullanmak da göz kuruluğunu önlemeye yardımcı olabilir. Günümüzde çocuklarda dijital ekran kullanımı bir bağımlılık gibi oldu. Bunu da sınırlamak gerekiyor. Bu özellikle çocuklarda miyopinin sebebi. O yüzden cep telefonu, tablet, bilgisayar kullanımını da mümkün olduğunca çocuklarda kısıtlamak gerekiyor.
4. Güneşin Zararlı Işınlarına Karşı Gözlerinizi Koruyun
Güneşin ultraviyole (UV) ışınları, katarakt ve makula dejenerasyonu gibi hastalıkların oluşumunu hızlandırabilir. Bu nedenle, UV korumalı kaliteli bir güneş gözlüğü ve şapka kullanmak, göz sağlığınızı uzun vadede korumak için oldukça önemlidir.
5. Göz Hijyenine Özen Gösterin
Ellerinizi sık sık yıkamak, kontakt lensleri temiz kullanmak ve gözleri ovalamamak, enfeksiyon riskini azaltmada önemli adımlardır. Özellikle lens kullanıcıları, hijyen kurallarına ekstra dikkat etmelidir. Gözleri ovmak, bastırmakta hem keratokonus gibi kornea şekil bozukluklarına hem de kapakların şeklini bozarak göz kapağı düşüklükleri ve sarkmalarına neden olabiliyor. Bundan dolayı el göz temasını (allerji durumları ve ekzema yapabilir) ve ovuşturmayı mümkün olduğunca azaltmak lazım.
6- Uykunuza dikkat edin ve stresten uzak kalmaya çalışın
Düzenli uyku, stressten uzak yaşam beden ve ruh sağlığında ne kadar faydalıysa göz sağlığı için de o kadar faydalı. Çok okumak gözü bozar mı diye soruyor çoğu hastam ben de ‘Okuyabildiğinizden daha da fazlasını okuyun’ diye onlara yanıt veriyorum. Yani zararlı bir etkisi olmadığı gibi ‘En iyi tedavi meşguliyet tedavisidir’ diye özellikle yaşlı ve emekli hastalarıma daha fazla okumalarını tavsiye ediyorum. Uykununda yeteri kadar ve düzenli olması gözün performansı ve göz yorgunluğunu azaltmada faydalıdır.
7. Şüpheli Belirtileri Göz Ardı Etmeyin
Görme kaybı, ışık çakmaları, çift görme, gözde ağrı veya kızarıklık gibi belirtiler ciddi bir göz hastalığının habercisi olabilir. Bu tür durumlarda vakit kaybetmeden bir göz doktoruna başvurmak, erken teşhis ve tedavi açısından kritik önem taşır.
Sonuç olarak, gözlerimiz dünyaya açılan pencerelerimizdir ve onları korumak bizim elimizdedir. Düzenli muayene, sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve erken müdahale ile göz sağlığınızı koruyabilir, ilerleyen yaşlarda da net bir görüşe sahip olabilirsiniz. Gözlerinize iyi bakın! Hayatın güzellikleri görmeye değer!
Çok teşekkür eder, sana ve gazetenize yayın yaşamında başarılar dilerim.
Prof. Dr. Çağatay Çağlar
Göz Hastalıkları Uzmanı, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kaynak:Özel HaberEditör:Tuğba Sarıkaya - Sinan Erdoğdu