SON DAKİKA
reklam
reklam

Zenginlik ve hırslı gözlerde ihtilâf

Köşe Yazarı: Cengiz BAYSU   Eklenme Tarihi: 9 Şubat 2023, Perşembe - 12:03   Okunma Sayısı:

2000’lerin başında başlayan keşiflerle zengin hidrokarbon yataklarının varlığıyla öne çıkan Doğu Akdeniz Bölgesi, Akdeniz’e kıyısı olan neredeyse tüm ülkelerin ilgisini çekmiştir. Bu zenginliğin Türkiye açısından daha farklı bir önemi vardır.

 

Güney Anadolu sahillerinin korunması, Akdeniz ve Ege’nin kontrolü ve enerji yollarının güvenliği gibi stratejik konular,  Türkiye’nin Kıbrıs konusunda gösterdiği hassasiyetin ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuştur.

 

Konu Yunanistan, Mısır, İsrail, GKRY, Suriye, Türkiye arasındaki bir sorun olarak telâffuz edilemez. Zaten bu ülkelerin bazıları NATO üyesidir. ABD, Rusya hatta Çin gibi küresel güçlerin zaman zaman müdahil olmalarıyla küresel boyut halini almıştır. Yunanistan ve GKRY’nin bu sorunda tarafı olmaları ise, mevcut ikili anlaşmalarda yer alan münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı kavramlarını yeniden alevlendirmiş ve kırılgan bir zemin yaratmıştır.

 

Özellikle son zamanlarda Yunanistan’ın ABD’ye üsler vermesi, ortak tatbikatlar yapması ve hibe şeklinde bazı harp silah ve vasıtaları alması karşılığında ABD ile adeta kanka olmasına yol açmıştır. Bu destek ve güven, Yunanistan’ın şımarmasına, ileri geri açıklamalar yapması, Türkiye’nin ilan ettiği NAVTEX’lere karşı NAVTEX’lerle cevap vermesi kırılgan bir zemin yaratmıştır.

 

İhtilâflı süreç nasıl başladı

 

Sorunların müzmin hale gelmesi bir çıbanın patlamasıyla başlamıştır. GKRY, Türkiye’yi saf dışına iterek 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail’le Münhasır Ekonomik Bölgeler Anlaşması imzalamış, bu tasarrufu Türkiye, BM’ye taşımış ve sert tepkiyle karşılamıştır. Tansiyonun çok yükseldiği bu ortamda savaş senaryoları dahi konuşulabilir olmuştur.  

 

Bu gelişmeleri derinleştiren bir adımı da yine GKRY atmış, Kıbrıs Adası’nı güneyinde ilan ettiği ruhsatlı petrol sahalarının bir tanesinin haklarını bir ABD şirketine vermiştir. Türkiye ise, uluslararası alanda GKRY’nin böyle bir imza yetkisinin olmadığını dile getirmiş ve bu anlaşmaları tanımamıştır. Türkiye, keşfedilen enerji kaynaklarının Kıbrıs halkının tamamına ait olduğunu vurgulamış, kullanım hakkı için de her iki toplumun karar vermesi gerektiğini belirtmiştir.

 

 Türkiye’nin bu açıklamaları KKTC’yi harekete geçirmiş ve 13 No.lu Blokta TPAO’ya arama izni vermiştir. 2017 yılının sonlarında Akdeniz’e sınırı olan ülkelerden İtalya Eni firmasıyla Fransa ise Total firmasıyla enerji kaynaklarının olduğu bölgede yer almışlardır. Türkiye, Akdeniz’de dolaştırdığı donanması sayesinde Eni firmasının çalışmalarını engellemiştir.

 

Süreç tehlikeli hal alıyor

 

Kışkırtma ve tahriklere kapılan Rum yönetimi bu kez ABD menşeli enerji firması Exxon Mobil’e izin vermiş, firma 2018 sonunda üçüncü doğal gaz rezervini ortaya çıkarınca tansiyon yeniden yükselmiştir.

Kasım 2019’da,Türkiye ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH), “Deniz Yetki Alanları Sınırlandırmasına Dair Mutabakat Muhtırası”nı imzalamışlardır. Bu kez de Türkiye ve Yunanistan tekrar karşı karşıya gelmişler, 2020 Temmuz ayında Türkiye bir “NAVTEX” (denizcilere duyuru) yayınlayarak Oruç Reis gemisinin Meis Adası’na mücavir bölgede hidrokarbon araması yapacağı uyarısında bulunmuş, ancak bu hamleye karşılık Yunanistan da NAVTEX ilan etmiştir.

Son iki yıldaki gelişmeler tahkir edici demeçlerle, uluslararası kuruluşlara şikâyetlerle, Ege’de sahil güvenlik botlarının tehlikeli hareketleriyle, her iki ülkenin hava kuvvetlerini birbirlerini zora sokacak uçaklarının eylemleriyle geçmiştir.

Yorumlama

 

Yunanistan ve Türkiye arasındaki sorun enerji kaynaklarına sahip olmak ve işletme hakkını elde etmek olsa bile, temeli iki asır öncesine varan bir kronik vakadır.  Her iki ülke arasında uzun süredir devam etmesi, geçmişin unutulmadığını ve enerji sorunu adı altında canlı tutulmasıdır.

Olayın geçtiği yerin Doğu Akdeniz olması, bu denize kıyısı olan bütün ülkelerin katılacağı konferanslarda dile getirilerek Türkiye’nin hak ve menfaatleri kabul ettirilmelidir. Küresel güçlerin müdahil olması nedeniyle de konu uluslararası platformlara da taşınmalıdır.

İsrail’in aktör olarak rol almaya çalışması, gelecekte onu çok farklı ve etkin bir konuma getirecektir. Görüşülecek konular arasında İsrail ve politikası göz ardı edilmemelidir.

 

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Merhaba Sevgili Okurlarım. 


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam